İMO Yönetim Kurulu ÇŞİD Bakanı Özhaseki’yle Görüştü
Eklenme Tarihi: 13/07/2023
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç, 2. Başkanı Nusret Suna, Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Özer Akkuş ve Genel Sekreter Serap Dedeoğlu, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki’yle makamında görüştü. Görüşmede Yapı İşleri Genel Müdürü Banu Aslan da yer aldı.
11 Temmuz 2023 tarihinde gerçekleşen görüşmede deprem başta olmak üzere afetlere karşı güvenli yapılaşma için yapılması gerekenler, mevzuatta ve uygulamada yaşanan eksiklikler ve alınması gereken tedbirler hakkında Oda görüşleri sunuldu.
Kamuda çalışan meslektaşlarımızın özlük haklarının iyileştirilerek hak kayıplarının giderilmesi; özel sektörde çalışan meslektaşlarımızın TMMOB tarafından belirlenen mühendislik asgari ücretinin altında çalıştırılmaması ve mesleklerini sağlıklı bir şekilde icra edebilmeleri için ilgili kurumlarca denetimlerin yapılması, kamuda ve özel sektörde mühendis istihdamının artırılması başta olmak üzere meslektaşlarımızın sorunları ve çözüm önerileri iletildi.
Yapılan görüşmede; Meslek Odalarının Belgelendirme Yetkisi ve Yetkin Mühendislik, Yapı Denetim Kanununda Yapılması Gereken Köklü Değişiklikler, Kamuda ve Özel Sektörde İnşaat Mühendisi İstihdamı, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Şantiye Şefleri Hakkında Yönetmelikte Yapılan Değişiklik, Afetlere Karşı Mesleki Yetki ve Sorumluluklar, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği, Bina Envanteri ve Riskli Yapı Tespiti konularında yaşanan sorunların altı çizilerek Odamızın önerileri ve tüm taleplerimiz yazılı olarak paylaşıldı.
Bakanlığa sunulan Oda görüş ve taleplerimiz:
1)
Meslek Odalarının Belgelendirme Yetkisi ve YetkinMühendislik
Bugün ne yazık ki, ülkemizde bir işi yapabilme
yeterliliğine haiz olmanın ölçütü, diploma sahibi olmaktan geçmektedir.
Diploma, mühendis ya da mimarın o konuda eğitim almış kişi olduğunu göstermenin
yanı sıra o alandaki işi yetkinlikle yapabilmenin de göstergesi sayılmaktadır. Oysa diplomanın belgelediği eğitim her
koşulda çok önemli ve gerekli ise de bir işi gerektiği gibi yapabilmenin ölçütü
olarak alınamaz. Bunun, öğretici, geliştirici, olgunlaştırıcı ve nitelikli bir
uygulama deneyimi ile tamamlanması, bir başka deyişle, mühendisin düzeyli bir
uygulamanın içinde pişmesi gerekmektedir.
İnşaat
mühendisliği çok geniş bir mühendislik dalı olma niteliğinin yanı sıra
uygulaması ile de tecrübenin büyük öneme sahip olduğu bir meslek alanıdır. Dört
yıllık bir mühendislik lisans eğitimini tamamlamak, mühendislik yetki ve
sorumluluklarını kullanmak için yeterli değildir. Bu sebeple, inşaat
mühendisliğinin ilgi alanına giren konularda halkın güvenli yaşam hakkının
korunması ve yatırımların ekonomik sınırlar içerisinde kalması için “Yetkin
Mühendislik” sisteminin hayata geçebilmesi için yasal düzenlemelerin yapılması
gerekmektedir. Dolayısıyla 1938 yılından bugüne değiştirilmemiş olan 3458
sayılı Mühendislik ve Mimarlık Kanunu değiştirilmeli Meslek Odalarının kendi
meslektaşlarını yetkinliklerine göre belgelendirme ve yetkilendirme hakkı
getirilmelidir. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi meslek içi eğitim, mesleki bilgiyi-deneyimi
ölçme ve değerlendirme, mesleki faaliyetlerin ve meslek etiğinin takibi gibi
süreçler ancak Meslek Kuruluşları aracılığı ile yapılabilir ve sürekliliği
sağlanabilir.
Çevre,
Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı gerek kamu kurumlarının gerekse
kamusal alanların ihtiyaç duyduğu nitelikli mühendislik hizmetlerini
tanımlarken Meslek Odalarının Belgelendirme Sistemlerini baz almalıdır. İmar
Kanunu, Yapı Denetim Kanunu, Afetlerle ilgili kanunlar, İhale Kanunu gibi
yapılaşmayı belirleyen pek çok kanun ve bağlı yönetmelik, şartname ve
tebliğlerinde tarif edilmeye çalışılan mühendislik hizmetleri Meslek Odalarının
vereceği belgeler ile tanımlanmalıdır.
2) Yapı Denetim Kanununda Yapılması
Gereken Köklü Değişiklikler
2001
yılında çıkarılan 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunu ile kurgulanan
sistemde, denetim hizmetinin “kamusal” niteliği yok sayılmış ve denetim hizmeti
ticarileştirilmiştir. Oysa yapı denetim hizmeti piyasa dengelerine ve serbest
piyasanın rekabetçi koşullarına terk edilemez.
Mevcut
sistemin asli unsurları olan yapı denetim kuruluşları doğası gereği kâr
amaçlıdır. Devlet bu kuruluşlar üzerinde etkin bir denetim mekanizması da
kuramamıştır. Dolayısıyla Yasa kapsamında, inşa edilen yeni yapıların,
istenilen düzeyde, güvenli, sağlıklı ve kaliteli olması sağlanamamıştır.
Yapı
denetim sistemi içinde, kurucu ortakları da dâhil olmak üzere proje, uygulama
ve malzeme denetimiyle görevlendirilen ya da şantiye şefi olarak çalışan çok
sayıda mühendis ve mimar yer almaktadır. Sistem, bünyesindeki her bir aktör
için farklı sorunlar barındırmaktadır.
Yapı
Denetim Kuruluşlarının ortakları verilen hizmet için alınan bedellerin
azlığından şikâyet etmekte; denetim hizmetlerinde yaşanan kalite sorununu
devlet tarafından belirlenen bu bedelin yetersiz kalışına bağlamaktadır. Bu
yakınmalarda haklılık payı vardır elbette. Zira devlet 595 sayılı KHK ile
oluşturulan yapı denetim sisteminde %4-8 oranında belirlediği hizmet bedelini
müteahhitlerin baskıları ile 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunun
sürecinde önce %3’e sonra da %1,5’e düşürmüştür. Hizmet bedelleri üzerinde bu
kadar oynanması ve giderek azaltılması bile yapı denetim sisteminin nitelikli
yapı üretimini sağlama hedefinden ne kadar uzak olduğunun, hukuki deyimle
“şekli zorunluluk”tan dolayı oluşturulduğunun açık bir göstergesidir.
Öte
yandan Yapı Denetim Kuruluşları düşürülen ücretlerine karşılık en büyük maliyet
unsuru olarak gördükleri mühendis ve mimarların ücret ve giderlerini kısmaya
çalışmakta, nitelikli işgücünden kaçınmakta ve hatta hizmet almadan teknik
elemanların imzalarını kullanma yoluna gitmektedirler.
Sistemde
denetçi, kontrol elemanı ve şantiye şefi olarak yer alan mühendis ve mimarlar
ise ekonomik sorunların yanı sıra ücretli çalışmanın getirdiği sorunlarla da
boğuşmaktadır. Mesleğinin gereğini yapmaya çalışan meslektaşlarımız
üstlendikleri sorumluluğa göre son derece düşük ücretlerle çalıştırılmakta,
üstelik bu ücretleri bile zamanında alamamakta, her an işsiz kalabileceği
endişesi taşımakta, bir yandan yapı üretim sürecinde görev alan eğitimsiz ve
vasıfsız usta, kalfa ve işçi gibi meslek mensupları ile uğraşırken diğer yandan
yapı sahibi veya yüklenici tarafından proje dışı imalatları görmezden gelmeye
zorlanmaktadır.
Sistemin
sağlıksız kurgusu ve suiistimaller nedeniyle görevini layıkıyla yapamayan
birçok mühendis ve mimar cezai ve hukuki pek çok yaptırımla karşılaşmaktadır.
Sistem yarattığı kaosun tek suçlusu olarak mühendis ve mimarları görmekte ve
hedef tahtasına oturtmaktadır. Zira yasanın uygulama sürecinde karşılaşılan
güçlükler giderilmediği gibi yapılan değişiklikler sadece yapı denetim
firmaları lehine olmuş, sayıları on binleri bulan mühendis ve mimar çalışanlar
için koşullarını iyileştirici en ufak bir düzenleme yapılmamıştır.
Ayrıca,
teknik kadroların nitelikleri ve yeterlilikleri sorgulanmaksızın yapı denetim
sisteminde görev üstlenebilmeleri bir başka sorundur. Denetim hizmetlerini yapanlar, yapılan işin
önemi gereği bilgi, deneyim ve uzmanlık sahibi olmak durumundadır. Ancak sistem
bu tür elemanların görev yapabilmesine olanak sağlamamaktadır.
Sistemin
böyle yürüdüğü bir ortamda sağlıklı bir inşa sürecinin oluşması elbette ki
mümkün olamamakta, toplumun can ve mal güvenliği tehlikeye atılmaktadır.
Denetim hizmetlerinin serbest piyasa koşullarına terk edilmesi topluma büyük
bedeller ödetmektedir.
Sonuç ve Öneriler:
Mevcut
Yapı Denetim Yasasının öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi
modeli yerine; uzmanlık ve yapılan işin önemini ve sorumluluğunu bilen yapı
denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını
sağlayacak yeni bir denetim süreci modeli hayata geçirilmelidir. Böylesi bir
model için önerilerimiz aşağıda maddeler halinde belirtilmektedir.
- Yapı Denetim Sisteminde proje denetimi ve uygulama denetimi birbirinden ayrılmalı,kamu bünyesinde
ülke genelinde ihtiyaç duyulan yer ve miktarda idari özerkliğe ve güvenceye
sahip “Etüt ve Proje Denetim
Birimleri” oluşturulmalıdır. Bu birimler denetledikleri projelerin
ölçek ve özelliklerine göre sınıflandırılmalı ve yetkilendirilmelidir. Bu birimlerde ilgili tüm meslek
disiplinlerinin yeterli düzeyde istihdamı sağlanmalı, görev yapacak sorumlu
denetçi İnşaat Mühendisleri Meslek Odası tarafından belirlenmiş Yetkin
Mühendisler olmalı, çalışan tüm mühendis ve mimarlar ilgili meslek kuruluşları
tarafından sertifikalandırılmalı, yaptıkları görev ve aldıkları sorumlulukların
karşılığı oranında ücretlendirilmelidir.
- Yapı Denetim Kuruluşları doğrudan kamu
tarafından görevlendirilmiş birimler olarak çalışmalıdır. Yapı Denetim
Kuruluşları ile müteahhit ve/veya yapı sahibi arasında herhangi bir mali ve
idari bağlantı olmamalı Yapı Denetim ücretleri doğrudan kamu tarafından ödenmeli
ve bu kuruluşlar doğrudan kamuya karşı sorumlu olmalıdır.
-Yapı Denetim Kuruluşları için sorumluluk
sigortası zorunluluğu getirilmelidir.
- Hazır beton üreticileri de sisteme entegre
edilip, yükümlülükleri ve uygulanacak yaptırımlar tanımlanmalı ve takibi
yapılmalıdır.
- Yapı Denetim Kuruluşlarının ortaklarının
içerisinde Meslek Odası tarafından belgelendirilmiş en az bir Yetkin İnşaat
Mühendisi bulunmalı ve onun sorumluluğunda diğer denetçiler ve kontrol
elemanları çalışmalıdır.
- Yapı Denetim Kuruluşunda görev yapacak mühendis
ve mimarlar sorumluluklarına göre meslek kuruluşlarınca belgelendirilmeli,
takibi yapılmalıdır.
- Yapı Denetim Kuruluşlarında çalışan tüm
görevliler kamu görevlisi statüsünde olmalı, ücretleri, iş güvenceleri ve özlük
hakları teminat altına alınmalı, ücretleri TMMOB tarafından belirlenen asgari
ücretin altında olmamak kaydıyla görev, yetki ve sorumluluklarına göre kademeli
olarak belirlenmelidir.
- Gerek Etüt ve Proje Denetim Birimlerinde
gerekse Yapı Denetim Kuruluşlarında görev yapan mühendis ve mimarlar için
mesleki sorumluluk sigortası getirilmelidir.
- Yapı Denetim Kuruluşlarının oluşmasından,
görevlendirilmesinden ve takibinden sorumlu olan tüm kurullarda Türk Mühendis
ve Mimar Odaları Birliğine bağlı ilgili Odaların temsilcileri yer almalıdır.
- Nitelikli proje hizmetlerinin verilebilmesi
için Meslek Odalarının önündeki engeller kaldırılmalı, proje hizmeti veren
Mühendis ve Mimarlar için Odaların yetkilendirme ve denetleme hakkı olmalı, proje
hizmet koşulları ve ücretleri Odalar tarafından belirlenmelidir.
- Müteahhitlik iş, işleyiş ve ilişkilerini
belirleyen özel bir kanun çıkarılmalı ve sorumlulukları belirlenmelidir. Kamu
müteahhitleri gibi yeterlilik kriterleri getirilmeli, teknik kadro, finans,
donanım ve iş bitirme kriterleri koyularak titizlikle uygulanmalıdır.
- Sistemde görev alan tüm mühendis ve mimarların
sicilleri kayıtlı oldukları Meslek Odaları tarafından tutulmalıdır.
- Tüm yapılar, yapım ve kullanım özelliklerini
koruyup korumadığının tespiti amacıyla ve ilgili kamu kurumlarının sorumluluğu
altında, imara aykırılık, yapısal elemanlardaki değişiklik ve hasar-deformasyon
oluşup oluşmadığı bakımından periyodik olarak denetlenmelidir.
3) Kamuda ve Özel Sektörde
İnşaat Mühendisi İstihdamı
Odamızın
üyelerimiz arasında yaptığı araştırmaya göre inşaat mühendisleri arasında
işsizlik oranının ülke ortalamasının çok üzerinde, %30 seviyelerinde olduğu
görülmüştür. Genç inşaat mühendisleri arasında ise bu oran %50’ye ulaşmıştır.
Genç inşaat mühendislerinin karşı karşıya kaldığı en yakıcı problem olan
işsizliğin son bulması için kamuda ve özel sektörde istihdam alanları
yaratılmalıdır.
Mevzuat
düzeltilmeli, 1500 m² üzerindeki
her şantiyede şantiye şefliğinin tam
zamanlı bir iş olarak yürütülmesi sağlanmalıdır. Bir şantiye
şefinin, belirtilen sınırın üzerine çıkan çalışma alanlarında birden fazla
şantiyenin kâğıt üzerinde şefi olarak görev almasına izin verilmemelidir.
Yapılacak düzenlemenin amacına uygun şekilde uygulanıp uygulanmadığı,
şantiyelerde gerçekleştirilecek sürekli ve detaylı denetimlerle takip edilmeli,
idaresi mevzuata uygun şekilde fiili olarak bir şantiye şefi tarafından
gerçekleştirilmeyen hiçbir şantiyede yapım çalışmalarına devam edilmesine
müsaade edilmemelidir.
Özel
sektörde çalışan meslektaşlarımızın işyerlerinde fiilen yaptıkları iş ile SGK
kayıtlarında yer alan meslek kodları Sosyal Güvenlik Kurumu ve ilgili kamu
kuruluşları tarafından karşılaştırılmalı, meslektaşlarımızın yaptıkları işe
uygun meslek kodu ve en az TMMOB tarafından belirlenen asgari mühendis
maaşı ile çalışmaları sağlanmalıdır.
Yapı
denetim hizmetleri kamu görevi sayılmalı, bu hizmetleri yerine getiren
meslektaşlarımız gerçekleştirdikleri kamu görevinden doğacak güvence ile koruma
altına alınmalıdır.
Tüm
iş yerlerinde çalışma koşulları ve süreleri, mevcut durumda da denetim görev ve
yetkisine sahip Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
müfettişlerince aktif ve sürekli olarak denetlenmeli, İş Kanunu ve ilgili
mevzuatın fazla çalışma için belirlediği süre sınırına riayet edilmesi ve fazla
çalışma sonucu işçi lehine belirlenen kazanımların meslektaşlarımız tarafından
elde edilmesi sağlanmalıdır. Bununla birlikte işçi sağlığı ve iş güvenliği
önlemleri azami hassasiyetle yerine getirilmeli, tüm çalışma alanları
meslektaşlarımız dahil olmak üzere bütün çalışanlar için güvenli hale
getirilmelidir.
Kamu
yatırımlarında genç mühendis istihdamı zorunlu hale getirilmeli, işin nitelik
ve hacmine uygun sayıda genç inşaat mühendisi istihdamı ihale şartları
içerisinde yer almalıdır. Söz konusu işler kapsamında genç meslektaşlarımızın
mevzuata ve ihale şartlarına uygun şekilde fiili olarak çalışıp çalışmadığı
ilgili idare tarafından sürekli olarak denetlenmeli, istihdam şartının ihlali
ağır yaptırımlara bağlanmalıdır.
Kamuda
taşeronlaşmaya son verilmeli, Kamu kurum ve kuruluşları, ihtiyaç duydukları
mühendislik hizmetlerini taşeron ve müşavir firmalardan değil, halihazırda
çoğunluğu boş olan mühendis kadrolarına yapılacak adil ve şeffaf inşaat
mühendisi atamaları ile oluşturulacak öz kaynaklarından temin etmelidir.
Yapı
Müteahhitlerinin Sınıflandırılması ve Kayıtlarının Tutulması Hakkında
Yönetmelikte mühendislik hizmetlerinin nitelikli verilebilmesi amacıyla teknik
kadro istihdamı artırılmalıdır.
Kamu
kurumlarına yapılacak atamalarda mülakat uygulamasından vazgeçilmeli, atamalar
yalnızca KPSS puanı ile adil şekilde gerçekleştirilmelidir.
Genç
meslektaşlarımızın kamuda istihdamı, atama ve güvenceli kadro konularında
ihtiyaca uygun alım talebi yaratılmalı ve buna uygun bütçe ayrılmalıdır.
Kamuda
çalışan meslektaşlarımızın üzerindeki siyasi baskı ve sürgün tehdidi son
bulmalı, güvencesiz kamu istihdamı modelleri ortadan kaldırılmalıdır. Kamu
görevlisi meslektaşlarımızın zaman içinde aşınan ücret ve özlük haklarına
yönelik iyileştirmeler yapılmalı, yetersiz kamu istihdamı nedeniyle artan iş
yükü, yapılacak personel alımlarıyla makul seviyeye çekilmelidir.
Kamu
görevlisi meslektaşlarımızın çalışma dönemlerinde ücretlerini oluşturan
kalemlerden biri olan ek
ödeme oranları %180 ile %200 seviyesine yükseltilmeli
ve emekliliğe yansıtılmalıdır.
Kamuda
çalışan meslektaşlarımızın ücretlerinde meydana gelen gelir vergisi dilimine
bağlı mağduriyet giderilmelidir.
Kamuda
çalışan meslektaşlarımızın ek gösterge oranları yeniden
düzenlenmelidir. Çarpan grubu değişen diğer meslek grupları gibi
meslektaşlarımızın da emeklilikte hak ettiklerini alabilmeleri için çarpan
grubunu bir üste çıkaracak yeni ek gösterge rakamları, 1. derecenin 4.
kademesindeki mühendisler için 6400 olarak belirlenmelidir.
Teknik
Hizmetler Sınıfı kapsamında Özel Hizmet Tazminatları belirlenen tavan oranı
%160’dan %215-%260’a yükseltilmeli ve bu oran emekli aylık ücretlerine
yansıtılmalıdır.
Kamuda
çalışan mühendislere aldıkları sorumluluklarının gereği olarak diğer meslek
gruplarında olduğu gibi “Teknik Sorumluluk Ödemesi’’ yapılmalıdır.
4)
Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Çevre,
Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 12 Mayıs 2023 tarihli Resmi Gazetede
yayımlayarak yürürlüğe soktuğu “Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile başta meslektaşlarımız olmak üzere mimarlık ve
mühendislik alanlarında çalışan pek çok teknik elemanı etkileyen bir dizi
kararı uygulamaya koymuştur.
Bu
değişikliğe göre İnşaat Mühendisliği alanında;
Yeni
mezun inşaat mühendislerinin yapabileceği statik projelerin alan (m²)
sınırlandırması olmaksızın zemin artı 4 katlı yapılara kadar olacağı,
Zemin
artı 5 kat ila 7 kat arası statik projeleri hazırlayacak inşaat mühendisleri
için en az 3 yıl, 10 bin metrekare ve 4 farklı proje tecrübe şartı aranacağı,
Zemin
artı 7 kat ila 15 kat arası statik projeleri hazırlayacak inşaat mühendisleri
için en az 5 yıl, 15 bin metrekare ve 6 farklı proje tecrübe şartı aranacağı,
15
kat üzeri proje için ilave olarak en az 7 yıl 20 bin metrekare ve 8 farklı
proje tecrübe şartı aranacağı, aynı zamanda bu tip yapılar için yapı ana bilim
dalında veya deprem mühendisliği ana bilim dalında yüksek lisans yapılmış
olması da gerekeceği söylenmektedir.
Oysa;
3458
Sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun yürürlükte olduğu sürece yapılan
bu düzenlemelerin, mesleki sınırlandırmaların geçerliliği bulunmamaktadır.
Ayrıca Anayasanın 135. maddesi ve bir bütün olarak 6235 Sayılı Yasa birlikte
değerlendirildiğinde; bir mühendislik hizmet alanında hizmeti yürüteceklerin
eğitim koşulları, mesleki yeterlilik ve deneyim konuları ve bunların
belgelendirilmesine ilişkin usul ve esasların bir yönetmelik vasıtasıyla Çevre,
Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından belirlenmesi,
Anayasaya, TMMOB Kanununa ve Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırıdır.
Mühendislik
bilgi ve deneyim mesleğidir. Mühendislikte yetkilendirme bu temel kriterlere
göre yapılmak zorundadır. Meslek yaşı tek başına deneyimin ve bilgi birikiminin
göstergesi değildir. Bilgi ve deneyimi ölçme/değerlendirme yöntemleri mevcuttur
ve bunların nasıl yapılacağı Odamız tarafından formüle edilmiş ve hatta
uygulanmıştır.
Binaların
kat adetine göre tasnif edilmesi bilimsel bir yöntem olmaktan uzaktır. Bir binada
kat adeti ne olursa olsun, o bina nitelikli bir mühendislik projesine ihtiyaç
duyar. TÜİK’in 2021 verilerine göre ruhsata tabi işlerin %72’si konut üretimi
olup, konut üretimin %64’ü ortalama 1800’m2 civarında inşaat
alanına sahiptir. Yani ülkemizdeki konutların çoğunluğunu zemin+4 kata kadar
olan yapılar oluşturmaktadır ve ne yazık ki riskli yapı stokumuzun da büyük bir
çoğunluğu bunlardan oluşmaktadır. Diğer taraftan, zemin+4 kata sahip olup da
kullanım amacı açısından büyük önem arz eden (kamuya açık yapılar) veya özel
mühendislik çözümleri gerektirecek taşıyıcı sisteme sahip olan, yani
mühendislik bilgisi, deneyimi ve becerisi gerektirecek yapılar bu düzenlemenin
dışında kalmıştır.
Akademik
uzmanlıkların (yüksek lisans, doktora vb.) meslek icrası açısından
önceliklendirilmesi doğru değildir. Tıp alanında hizmet veren meslek grupları
hariç olmak üzere, akademik uzmanlık mesleki bilgi birikimi ve deneyiminin
göstergesi olarak sayılmaz. Çünkü akademik çalışmalar ile mesleki pratik
faaliyetler yalnızca Tıp Fakültelerinde (üniversite hastanelerinde) mümkün
olabilmektedir.
1 Temmuz 2023 itibariyle yürürlüğe giren Planlı Alanlar İmar
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik uygulamaya başladıktan
sonra, bazı konularda eksik ve yoruma muhtaç maddeler olduğu görülmektedir. Bu
konular netleştirilinceye kadar yönetmelik uygulaması ertelenmeli, nihai çözüm
olarak proje alanında çalışacak mühendislerin, 1. Maddede belirttiğimiz gibi
Meslek Odaları tarafından belgelendirilmesi esas alınmalıdır.
5) Şantiye Şefleri Hakkında
Yönetmelikte Yapılan Değişiklik
18.11.2022
tarihli Resmi Gazetede Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı
tarafından hazırlanan “Şantiye Şefleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik” yayımlanmıştır. Söz konusu yönetmelikteki
değişiklikler güvenli yapı üretimini sağlamaktan uzak, mevcut durumun farklı
bir şekilde ifade edilmesinden başkaca bir anlam taşımamaktadır.
Odamız
1500 m2 üstü bütün işlerin şantiye şefliğinin tam zamanlı
olarak yapılmasını, işin niteliğine göre mesleki deneyim aranmasını, şantiye
şeflerinin meslek içi eğitim alması gerektiğini, şantiye şeflerinin özlük
haklarının geliştirilmesini savunmuştur.
Yayımlanan
yönetmelik değişikliğinde şantiye şeflerinin; 1500 m2yi geçmeyen 4
iş, 4500 m2yi geçmeyen 3 iş ve 7500 m2yi geçmeyen 2 iş
üstlenebilmesine olanak tanınmıştır. Yukarıdaki maddede belirtildiği gibi
TÜİK’in 2021 verilerine göre ruhsata tabi işlerin %72’si konut üretimi olup,
konut üretimin %64’ü ortalama 1800’m2 civarında inşaat alanına
sahiptir. Mevcutta konut üretiminin bu aralıkta yoğunlaşması Odamızın 1500 m2yi
geçen işlerde şantiye şefliğinin tam zamanlı olarak yapılmasını talep
etmesindeki temel gerekçedir. Bakanlık tarafından yapılan değişiklik mevcut
durumu değiştirmeyip yapı üretim sürecinde herhangi bir iyileştirmeye sebep
olmayacaktır. Sadece konut üretiminin yoğunlaştığı bu aralıklarda şantiye
şefliğinin tam zamanlı olarak öngörülmemesi yapı üretim sürecinin ne kadar
önemsendiğini ifade etmektedir.
Şantiye
şefliği sürekli eğitime ihtiyaç duyan, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri, norm
ve standartlardaki değişiklikleri yakından takip etmesi gereken kamusal bir
görev alanıdır. Odamızca Bakanlığa sunulan önerilerde şantiye şefliği
yapılabilmesi için öngörülen meslek içi eğitim faaliyetleri ve belgelendirme
Bakanlık tarafından dikkate alınmamıştır. Şantiye Şeflerinin belgelendirilmesi
ve bu belgelendirmeye esas eğitimleri ilgili Meslek Odası tarafından
yapılmalıdır.
Bir
diğer taraftan şantiye şeflerinin özlük haklarına yönelik önerdiğimiz TMMOB
asgari ücretinin altında çalıştırılmaması, sigorta primlerinin düzenlenmesi
hususlarında da yayımlanan değişiklikte herhangi bir düzenleme bulunmamakta,
şantiye şeflerinin ücretleri piyasa koşullarına bırakılmakta, meslek odaları
yönetmelikte yine yok sayılmaktadır. Şantiye Şeflerinin işveren (müteahhit) ile
yapacağı hizmet sözleşmeleri ilgili Meslek Odası tarafından belirlenen tip
sözleşmeler çerçevesinde olmalı, Şantiye Şeflerinin alacakları ücretler
TMMOB’nin belirlemiş olduğu ücretlerin altında olmamalıdır.
Yapılan
değişiklikte kamu kurumları için m2 şartı aranmaksızın tam
zamanlı şantiye şefliği öngörülürken, yurttaşların barındığı, çalıştığı ve
kullandığı kamu kurumları dışındaki yapılarda bu zorunluluğa gerek görülmemiştir.
Kamu kurumlarının yapıları ile yurttaşların kullandığı yapıların üretiminde
şantiye şefliği görev sürelerinin farklı tanımlanması anlaşılır değildir.
Deprem
ve diğer afetlerin yapılarda yaratmış olduğu hasarların çok büyük bir kısmının
imalat kusurlarından kaynaklandığı biliniyor olmasına rağmen, inşa sürecinin
temel aktörü olan şantiye şefliğine gerekli önemin verilmiyor olması
düşündürücüdür. Önceki haline göre Yönetmelikte yapılan değişikliklerde, yapı
üretim sürecinde yapı güvenliğini sağlayacak ciddi bir fark bulunmamaktadır.
Şantiye
şefliğinin; bir yapının fen ve tekniğe, ruhsat ve projesine uygun olarak inşa
edilmesi ile inşaatın iş ve işlemlerinin planlanmasını sağlamak gibi önemli
görevlerinin yanı sıra işçi sağlığı ve güvenliğini şantiye sahasında gözetmek
gibi önemli bir rolü vardır. Dolayısıyla kağıt üzerinde kalmaması gereken
önemli bir görevdir.
6) Afetlere Karşı Mesleki
Yetki ve Sorumluluklar
6
Şubat Pazarcık ve Elbistan depremleri, tıpkı 17 Ağustos Marmara ve Düzce
depremleri sonrası olduğu gibi mühendisin sorumlulukları açısından kaotik bir
hal almıştır. Yıkılan ve hasar gören 10 binlerce yapının sorumlulukları hem
cezai hem de hukuki yönden meslektaşlarımızın omuzlarına yüklenmeye
çalışılmaktadır. Bu durum, büyük mağduriyetlere yol açacağı gibi, nitelikli
meslek mensuplarının mesleki faaliyetlerden uzaklaşmasına da sebep olacaktır.
Yıkımın
ve hasarın bu denli büyük ve yaygın olması, sadece teknik hizmetleri veren
kişilerin ihmali ile açıklanamaz. Sistemsel zafiyet ve sorunlar göz ardı
edilip, siyasi ve idari kararlar yok sayılıp, projeci ve fenni mesullerin
tutuklanmaları, cezalandırılmaları veya tazminatlara mahkum edilmeleri adaleti
sağlamaktan ziyade yeni adaletsizliklere yol açmaktadır.
Özellikle
98 Deprem Yönetmeliği öncesi yapılan yapılarda riskin daha yüksek olduğu
(dönemin beton üretme koşulları, kullanılan çeliğin niteliği, zaman içinde bakımsızlıkla
beton ve çelikteki vasıf kaybı, yapısal elemanlara verilmiş olabilecek
zararlar, aflarla hukukileştirilmiş veya kaçak halde kalan bina içi ve dışı
yapılmış eklentiler ve alan artırma çalışmaları, bilinçsizce yapılmış
tadilatlar vb.) varsayımı hemen hemen bütün raporlara yansımışken, yeterli
incelemeye tabi tutulamadan kaldırılan enkazlardan alelacele toplanan numuneler
veya kağıt üzerindeki projesi ile mühendislerin sorumlu kılınmaları ve tutuklu
yargılanmaları hakkaniyet sınırlarını zorlamaktadır.
Ayrıca
2018 Deprem Yönetmeliğinin temel felsefesine göre, DD1-DD2 düzeyindeki
depremlerde göçme olmaması kaydıyla binaların hasar görebilirlikleri
varsayılmaktadır. 6 Şubat depremlerinin etkilediği bazı bölgelerdeki ivme değerlerinin
DD1 düzeyini bile geçtiği düşünüldüğünde ağır hasar da dahil olmak üzere hasar
görmüş yapılara ilişkin projeci veya uygulamacı mühendislerin cezai veya hukuki
sorumluluklarının tartışılır olduğu görülecektir.
Bu
çerçevede ÇŞİD Bakanlığının yasal önlemler alması veya yargılamalara yönelik
açıklayıcı metinler hazırlaması oldukça önemlidir.
7) Türkiye Bina Deprem
Yönetmeliği
Bilindiği
gibi 2019 yılında AFAD'da yönetmelik revizyon çalışma grubu oluşturulmuştu. Bu
çalışma grubu için Odamızdan da isimler istenmiş ve Yönetmeliğin pek çok
maddesi için çalışmalara katılmak üzere üyelerimiz görevlendirilmişti. Ancak ne
yazık ki bugüne kadar Yönetmelik değişikliği konusunda herhangi bir ilerleme
sağlanamamıştır.
6
Şubat Depremlerinden sonra ise, yapısal hasarların gözlem ve
değerlendirilmeleri sonucu TBD Yönetmeliğinin yenilenmesi konusunda beklenti
oluşmuştur. Dolayısıyla mühendislik kamuoyunun tereddüt ve beklentilerinin
karşılanması amacıyla yeni yönetmelik çalışmalarının takviminin, mahiyetinin ve
yöntemin ne olacağına dair açıklama yapılması aciliyet taşımaktadır.
8)
Bina Envanteri ve Riskli Yapı Tespiti
Bilindiği
gibi Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe giren ve 2012-2023 yılları arasında
ülkenin depreme hazır hale getirilmesini amaçlayan Ulusal Deprem Stratejisi ve
Eylem Planının B.1.2. Stratejisinde “Başta
okul ve hastaneler olmak üzere, Türkiye’deki bina envanteri çıkarılacak ve
mevcut yapılar hasar görebilirlikleri ve riskleri esas alınarak
gruplandırılacaktır.” denilmektedir. Ancak TBMM’de kurulan “Depreme Karşı
Alınabilecek Önlemlerin ve Depremlerin Zararlarının En Aza İndirilmesi İçin
Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması
Komisyonunun” 2021 yılı yayınlanan raporunda bu hedeflere ulaşılamadığı
tespitinden yola çıkarak 4.4. Bölümündeki YAPI GÜVENLİĞİNE İLİŞKİN ÖNERİLER
başlığı altında;
“…
68- Genellikle 2000 yılı
öncesi inşa edilen yapıların riskli olduğu kabul edilmekle birlikte, yapıldığı
dönem, yapı türü ve tabi olduğu imar uygulamaları gibi farklılıklardan bağımsız
olarak tüm binalar incelenmeli ve riskli binalar hızlı bir şekilde belirlenmelidir.
69- Yapı stokunun ve bunun
içerisindeki riskli bina oranının büyüklüğü göz önüne alınarak şehir ve yapı
türleri üzerinden önceliklendirme yapılmalıdır. Bunun için deprem tehlikesinin
yüksek olduğu, nüfusun ve sanayi kuruluşlarının yoğun bulunduğu illerden ve
Raporun “2.3.2. Mevcut Yapı Stoku ve Hasar Görebilirlik” başlığı altında
irdelenen yapısal risk faktörlerine haiz yapılardan başlanmasının yerinde
olacağı değerlendirilmektedir.
70- Önceki yıllarda yapılan
çalışmalardan elde edilen dersler ortaya konularak, önceliklendirmede de
kullanılabilecek standart bir risk değerlendirme yöntemi ilgili bakanlıklar ve
üniversitelerce ortak şekilde netleştirilmelidir. Yöntemler konusunda farklı
akademik görüşler ile yetkili ve sorumlu kurumların temsil edildiği geniş
katılımlı bir çalışma (çalıştay, konferans, şura vb.) gerçekleştirilmelidir…”
tavsiyesinde bulunmaktadır.
Ancak
hali hazırda standart bir risk değerlendirme yöntemi bulunmaksızın yerel
yönetim ve birimler bu türlü çalışmaları yürütmektedir.
İl
Afet Risk Azaltma Planı Modül 1’de İlin Genel Durumuna yönelik çalışmalar
kapsamında, “3.1.6.3 Yapı Stoku Bilgisi ve Haritalama” yapılarak, tehlikeye
maruz alanların tespit edileceği belirtilmiştir. İRAP kapsamında yapılacak
çalışmalarda da İl Afet ve Acil Durum Müdürlükleri başta olmak üzere, ilgili
kamu kurum ve kuruluşlarının bölge ve il müdürlükleri, yerel yönetimler,
üniversiteler, özel sektör ve STK’lar ile iş birliği yapılarak, çalımalar
yürütüleceği vurgulanmıştır. Birçok belediye, bu kapsamda yapılacak yapı
envanter çalışmalarında İnşaat Mühendisleri Odasının Şubeleri ile iş birliği
yapmak istemektedir.
Bu
çalışmaların sonrasında, riskli yapılar ile ilgili elde edilen tüm bilgilerin
istatiksel olarak değerlendirilmesi ve anlamlı bir sonuca varılabilmesi için
yapılan çalışmaların uygunluğu büyük önem taşımaktadır.
Ancak,
yapı envanter çalışmaları ve risk tespiti kapsamında, birçok üniversite, kurum
ve kuruluş, riskli yapı tespitinin hızlı tarama çalışmalarında farklı metotlar
ve ölçekler kullanmaktadır. Kullanılan metotlardaki farklılık nedeniyle elde
edilen sonuçların birleştirilmesi ise mümkün olmamaktadır.
Bu
nedenle, yapılacak yapı envanter ve risk çalışmalarının birleştirilebilmesi
için, kullanılan metotların ve kriterlerin standart hale getirilmesi gerektiği
düşünülmektedir. Yapılacak tüm çalışmalarda ortak bir dil oluşturabilmek, aynı
kriterleri kullanmak ve sonuçta benzer değerlendirmeler yaparak risk oranlarını
yakınlaştırabilmek için, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının
yapı envanter çalışmalarında kullanılacak kriterleri, standartları ve
metotları, TBMM Komisyonunun tarif ettiği yöntemle belirlemesi ivedilikle
gerekmektedir.